benim için siyah önlükle gidilen, sobayla ısınılan, teneffüsün kaç dakika olduğunun bilinmediği, kışın arka bahçede top oynarken zaman kavramını unutup, üstün başın ıslak bir şekilde sınıfa girdiğin an müdürün elinde sopayla sizi bekleyip, daha bir dakika önce eşsiz paslar atıp şutlar çektiğiniz sol ayağınızın dizine dizine vuruşu. kanayan o dizinizle ağlaya ağlaya eve gidişiniz.
hemen ön sıranızda oturan o zamanlar arkadaşlığını çok sevdiğiniz özlem ve onun yancısı kezban'... ve her ikisinin bellerine bağladıkları önlük kemerlerini sizin her ders birbirine bağlamanız.
aşık olduğun sınıf öğretmenin. serap öğretmen... ve onun dik burnu. hatta onun kucağında anadolu liseleri sınavından gelirken ona aşık oluşunuz.
her ders küme düzeni oturuşunda en önde olduğunuzdan sürekli yaramazlık yapma imkanınızın elinden alınmasına karşın sürekli yaramazlık yapıp öğretmenin uzun bir çubukla kafanıza vurması.
sabahın köründe annen seni uyandırdığında kahvaltıda
siyah zeytin olduğu için sevinmek.
haşlanmış yumurta ve
patates kızartmasının hatırına beş yıl hiç sitem etmeden sabahın köründe uyanmak.
seninle beraber okula kadar gelip okul duvarında seni bekleyen, sen eve doğru yürürken bir adım peşinden seninle gelen siyah beyaz tekir
kedin.
eve gelir gelmez siyah önlükle tv karşısına geçip
susam sokağı'nı izlemek. pazar günleri akşam olduğunda "yine mi banyo yapacağım" diye üzülmek. sonra banyo yapıp
salçalı ekmek yedikten sonra uyuyakalmak...